Bir dilin yaşatılması ve kullanılması için ilk sırada söz varlığının ortaya konulması gerekir. Özellikle başka bir siyasi oluşum altında yaşayan topluluklar için bu durum son derece önemlidir. Böyle bir çalışma hem yaşadıkları toplumla adaptasyonu sağlamada yardımcı olacak hem de dilin söz varlığını kayıt altına alacaktır. Besarabya Gagauzlarında bunu ilk fark eden kişi bir din adamı olan Mihail Çakir'dir. O, millî kimlikle dil arasındaki bağlantıyı kurmuş olmalı ki yazdığı Besarabiyalı Gagauzların İstoriyası'nda özellikle bu konu üzerine eğilmiştir. Gagauzların Türk kökenli bir halk olduğunu üstüne basa basa belirtmiştir. Çakir'in diğer bir özelliği de ana dilde ibadet yapmayı kolaylaştırma amacıyla Gagauzlar için anlaşılmaz olan Rumence ve Rusça din kitaplarını Gagauzcaya çevirmesidir. Çünkü bu metinlerin - Moşkov'un da belirttiği üzere - Gagauzlar için bir karşılığı yoktu. Oradaki sözler anlaşılamamaktaydı. Bu anlamda Çakir, günümüzde de çeşitli boyutlarda tartışılan ana dilde ibadet meselesini o dönemde çözmeye çalışmıştır.