"Seni sevip sevmediğimi soruyorsun durmadan. Çok zor bunun karşılığını vermek, Milena, mektupla hiç verilemez hele. Bu yakınlarda yüz yüze gelirsek söylerim (nefessiz kalmazsam). Yalnız ne olursun, çağırma beni Viyana'ya, yazma bu konuda; gelmeyeceğim ama bu konuda ettiğin her söz, etime batan kızgın bir şiş sanki; yakıyor, geçmiyor acısı, gün geçtikçe daha da yakıyor. Bu istediğin olamaz.
Demek çiçek gönderdiler sana? Üzüldüm, üzüntümden ne çiçeği olduğunu anlayamadım yazından. Odanda duruyor, öyle mi? Dediğim gibi odandaki dolap olsaydım güpegündüz, birdenbire çıkıverirdim odandan. O çiçekler soluncaya kadar dışarıda dururdum hiç değilse. Hoşuma gitmedi.
Her şey o kadar uzak ki... Yine de kapının tokmağını elle tutacak kadar yakın görüyorum, karşımdaki mürekkebi gördüğüm gibi."