Milletlerarası ticari tahkime konu olan davaların niteliği karmaşıklaştıkça ve sayısı arttıkça tahkim, uyuşmazlıkların çözümlendiği bir adalet arama zemininden, kendi ekonomisini yaratan ve bir piyasası olan hukuk ekonomisinin en önemli çarkına dönüşmüştür. Tahkimde etik konusu tam da bu değişimin yaşandığı dönemde tahkime güven arayışına bir çözüm olması adına gündeme gelmiştir. Hakemlerin etik yükümlülüklerinin düzenlenmesi ile başlayan trend, gittikçe diğer tahkim aktörlerinin de etik yükümlülüklerinin belirlenmesi çabasıyla devam etmiştir. Milletlerarası tahkimin farklı hukuk sistemlerine mensup ve farklı kültürden gelen pek çok aktörü bir araya getiren bir zemin olması, özellikle tahkim avukatları açısından mesleğin hangi etik çerçevede ve hangi deontolojik kurallara göre icra edileceği konusunu belirsiz bırakmaktadır. Bir hukuk sistemine yabancı bir kavram, bir diğer hukuk sistemince çoğu kez etik ihlali olarak algılanmaktadır. Kıta Avrupası hukukçularının hayatına tahkimle giren çapraz sorgu, hot tubbing, expert conferencing, aleyhe çıkarım (adverse inference) gibi Common Law teknikleri veya delil temini, belge ibrazı, tanık çalıştırma gibi konular ise hukuk sistemlerinin birbirlerinden ne derece farklı olduklarının en belirgin göstergesidir. Bu kitapta, milletlerarası ticari tahkimde etik kurallara neden ihtiyaç duyulduğu ve hukuk kurallarının çözüm getiremediği hangi meselelerin etik kurallar ile çözülmeye çalışıldığı sorularına cevap aranmıştır. Her alanda etikte rönesansın yaşandığı günümüzün modern dünyasında milletlerarası ticari tahkimde etik konusu taraflar, taraf temsilcileri ve bilirkişiler açısından incelenmiş ve küresel anlamda ortak etik yükümlülükler ortaya konmaya çalışılmıştır.