Bir araştırmanın ileri sürdüğü iki önemli tez vardır. Bunlardan biri, Türk laiklik sisteminin Batılı norm ve değerlere uygun olarak gündeme gelmiş olmasıdır. Bu değişim süresinde, iki kültür alanının karşılaşması nedeniyle, zihinsel bir yorum, analitik bir düşünce v e yaklaşım biçimi iltifat görmemiştir. Gözlendiği üzere, Türk Batılılaşma sistemi taklitçi bir mekanizmaya dönüşmüş, kendi kültürel değerleri ve inanç normları devreden çıkarılmış, yaratıcılığı yitirilmiş. Oysa, Batıyı Batı yapan ahlaki değerler, ekonomik zihniyet, hukuk ve mülkiyet gibi maddi ve manevi olmayan temel unsurlarda Hristiyanlık önemli bir etkileşim kaynağı olmuştur.
İkinci görüş de, Osmanlının Patrimonial modelinin bir sonucu olarak ortaya çıkan askeri-yönetici tabakanın yabancı soylulara tahsisi ve kendi insanının, köylü ve halk kategorisine dönüştüren ikili (dual) yapılaşma biçimidir. Bu nedenle, Osmanlıda Batıda, özellikle İngiltere , Almanya ve Fransa'da gözlendiği üzere bir milli burjuvazi sınıfı yoktur, toplumun kaderi kozmapolit bir gribun elindedir.
Kemalist sistem, bu ikili yapılaşmaya son vermek ve tüm elitist kadroyu Batıdaki modellere uygun olarak, " yerlilik"( nativistic) kimliğini taşıyan kendi halkına emanet etmek için "ulus-devlet" veya günümüzün sosyolojisinin deyimiyle " millet- inşaasına" (national-building) öncelik verilmiştir.