Hiç zor olmamıştı dervişin meclisin ateşbazına bakıp bana Aşeka dediği an. Gözlerimi gönlüme indirip Aşk diye yanıtladım onu.
Adettendir. Aşkın sarıp sarmalayan bir sarmaşık olarak tanımlanması…
Bu yüzendir gönlün kaderindeki aşka sarılıp dolanması. Kelimelerin dilediği kalpleri yaktığı bilinirdi de, kelimeyi yakan gönül az bulunurdu.
Meclisin ışığında sıra kelimeleri yakmaya geldi. Dervişin de tıpkı benim gibi gönlündeki aşka inancı tamdı.
Asırlarca yakıp kavuracaklarını, sönmeyeceklerini biliyordu. Bu bilinçle döndü yüzünü bana.
Nefti aydınlıktı aramızdaki ışık.
Alamut Kalesinde Hasan Sabbaha ait el yazması mektuba yeniden baktı.
Sesi sıcacıktı. Seslendi yeniden:
"Aşeka" dedi derviş.
"Aşk" diye cevap verdim.
Vakit seher.
Avludaki çeşmenin başına gittim ve abdest aldım.
Aşçı geldi yanıma, ânımızı paylaştık.
Üç yudum su içti aşçı ve bana dönüp
"Teslimiyet" dedi.
Ebedî teslim oldum aşka…