Sembol ile mitoslar arasındaki ilişkiye en iyi örnek, yazının bulunuşundan önce gücün sembolü olan öküz veya boğa yerine kullanılan Alf/Alfa olarak isimlendiren üçgen şeklindeki sembolün, Akdeniz kültürlerinde zamanla alfabedeki A harfine dönüşmesidir. Kısacası sembol, geniş bir olgunun insan tarafından anlaşılmasını sağlamak üzere basitleştirilmiş bir kavrama şekline bürünmüştür. Mitoslarla simgeler arasındaki ilişki de bu örneğe benzer biçimde birbirine bağlı olarak gelişmiştir. Keza mitolojik inanç, bir semboller toplamının oluşturulmasıdır ki, esinlenme denen olayın çıkış noktasında da yatan bu sembollerdir ve bunlar geleneksel mitolojiler çerçevesinde sunulmuştur.
Varoluşunun başından beri çevresiyle bağ kurmaya çalışan, gerçek ve hayal arasındaki düşüncelerini görsel bir metafor kullanarak anlatan insanın, bu konudaki zengin ve renkli deneyimleri sanat tarihi içeriğini zenginleştirmiştir. Bu noktada, çağlar boyunca gösterilen olağanüstü çaba ve gayretin yetenekle sınandığı bir alanı değerlendiren sanat tarihçisinin rolü de çok önemlidir. Çünkü yüklendiği sorumluluk sadece bireysel veya toplumsal değil, tarihe karşıdır. Zaten kendi başına zor bir disiplin olan sanat tarihi yazıcılığının bu bakımdan diğer sosyal bilimlerden ayrı bir yere sahiptir.
İnsanın mitlerle destanlarla anlattığı geçmişindeki imgeler ve sanat yaratıcılığının anlatıldığı bu kitap, bu sorumluluğunu fazlasıyla yerine getirmektedir. Zahmetli bir süreçte hazırlandığı şüphe götürmeyen, meslektaşım Dr. Mustafa Gürbüz Beydiz'in ciddi emek ve çabalarının ürünü olan bu eser, betimlemeci bir yaklaşımla yetinmeyen, insan zihninde ve ruhundaki soru merkezlerine de temas eden bir incelemedir. Doğudan Batıya Asya'dan Anadolu'ya mitlerle anlatılan dönemlerin fantastik yaratıcılığının anlatıldığı bu kitap yazarının çok yönlü, araştırmacı kişiliğinin yansımalarını her satırında taşımaktadır.