Siyasal temsil, modern devlette yöneten-yönetilen ilişkisinin demokratik bir meşruluk temelinde yükselmesini sağlayan yönetsel paradigmanın merkezinde yer alır. Teorik düzlemde "halkın kendini, kendi içinden seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetmesi" olarak kavramsallaştırılan modern demokrasinin anlamını ve işlevini konu edinen her düşünsel eylem, yönetsel paradigmanın temel bileşenlerinden temsil olgusuna yüklenen rolü sorgulamayı gerektirir. Tarihsel gelişim çizgisinde siyasal temsil, değişen sosyo-ekonomik ve siyasal koşullar altında çeşitli kavrayışları paralelinde farklı siyasal rejimleri meşru bir formda sunmaya imkân tanıyan teorik açılımlarla donatılır. Temsilin farklı siyasal rejimlere adapte olma konusundaki eşi benzeri görülmemiş kapasitesi, modern devlette temsil olgusunun mahiyetini açıklayabilmek için teorik düzlemde kökensel bir soruşturmayı gündeme getirir.
Metin Özkan, modern devletin ortaya çıkışı ekseninde Machiavelli'den Sieyès'e takip ettiği teorik çizgide siyasal temsilin kökenlerini inceleyerek modern dünyada temsilin olağanüstü varlığını kavramın dönüşümünden hareketle açıklıyor. Bu girişim, Ortaçağ pratiklerinden itibaren özellikle 17. ve 18. yüzyılların düşünsel ikliminde siyasal temsilin hangi argümanlarla teorize edildiği ve nasıl bir kavrayış bütünüyle donatıldığı üzerine kurulu. Kitap, "temsilin ne anlama geldiği" sorusu üzerinden modern devlette temsile yüklenen rolü tartışmaya açıyor. Bu perspektif, modern yöneten-yönetilen kurgusunda bütün politik edimler popülist ve hukukî bağlamlarıyla halka atfedilirken siyasal temsilin ideal ile pratik arasındaki süregiden gerilimine ışık tutması hasebiyle dikkate değerdir.