Özellikle son iki yüzyılda İslam dünyasında yaşanan en büyük krizin siyasî egemenlik alanında olması, müslümanları yitirdikleri hakikati yine Kur'an'da aramaya sevketmiştir. Bunun sonucunda Kur'an, siyasî bir yol haritasının hareket kaynağı olarak kabul edilmiştir. Ancak 'öze dönüş' anlayışının geleneği reddedip sadece Kur'an ile sınırlı kalması, doğal olarak çözümlerin de Kur'an'dan aranmasına ya da Kur'an'daki kimi kelime ve kavramlara zoraki bir anlam yüklenmesine neden olmuştur. Nitekim tağut, şûra, mustaz'af ve cahiliye kavramlarında gördüğümüz gibi anlam genişlemesine uğrayan bu kavramlar, sadece siyasî başarı elde etmek için anlam genişlemesine uğramış kavramlar olarak zihinlere yerleşmiştir.Gündelik yaşamda artık tağut denilince akla doğrudan siyasî yönetimlerin, şûra denilince meclis ya da demokrasinin geldiğini görüyoruz. Mustaz'af, proleterya için kullanılırken, cahiliye ise, hede - erine ulaşamayan müslümanların sığındığı bir kavram olmuştur. Yine cahiliye toplumu diye ötekileştirilenler ya demokrasinin şûra olduğu iddiasıyla siyasî alana kanalize edilmiş veya mustaz'af oldukları iddiasıyla tağut kabul edilen iktidarları devirmeye çağrılmıştır