Özellikle 20. yüzyılın bitişine yakın modern dünyanın yaşamakta olduğu kırılma ve dönüşüm süreci, Müslümanlar açısından da bir dönüm noktasına işaret etmekteydi. İslamcı düşüncenin entellektüel olduğu kadar, siyasi kökleriyle ilgili değişiklikler doğurabilecek tartışmalar, Müslümanlar'ı iki tercihle yüzyüze bıraktı. Ya modernitenin öngördüğü süreçlere - ilerleme, bireycilik, demokrasi, liberalizm, sivil toplum, tüketim vb... - katılarak, ona yeni bir "ruh" verilecek ya da kendi "teorik" temellerine yaslanarak, içen kapanmadan ve daha önemlisi anti olmak için "anti" olmadan, öncelikle bir hayat tarzı olarak kendini görünür kılmanın ve korumanın imkan ve çıkış yolları aranacaktır. Abdurrahman Arslan, kitapta yer alan yazılarda Müslümanlar'ın modernite ile düşünce / hayat düzleminde kurmuş oldukları bu ilişki ya da "sorunlu diyalog"tan hareket ederek, İslamcı düşüncenin modernite karşısındaki kabulleri ve ona ilişkinin stratejinin tahliline çalışmaktadır.