Sanayi toplumlarının oluşmasından sonra toplum içindeki uyumunda sarsıntı geçirdiğini derinden hisseden yeni insan, birtakım sorunlarla karşılaşmıştır. Kendi kendisine adını koyamadığı, ifade edemediği bu sorunlar insanı çeşitli zorlanma ve gerginliklerin içine itmiştir. Bu insan, yeni toplum içindeki uyum güçlükleri ve çeşitli gerilimlere karşı verdiği mücadele ile tarihin hemen hemen hiçbir döneminde karşılaşmadığı biçimde yalnız, yapayalnız yaşamaktadır.
Bugün büyük şehirlerin caddelerinde, modern üniversite yerleşkelerinde ve geniş sanayi merkezlerinin varoşlarında insan, etrafındaki büyük kalabalıklara rağmen yalnız kalmakta; tek başına kalmış olmanın ezikliğini ve ıstırabını derinden duymaktadır. Fakat acı olan odur ki, yeni toplum içindeki bu yalnız insan içinde yüzdüğü sorunların ne adını koyabilmekte ne de bu sorunlarına bir çıkış yolu bulabilmektedir.
Kimdir bu yalnız insanlar, hayata nasıl bakarlar, nelerden hoşlanırlar, nelerden heyecan duyarlar; onların idealleri, sevinçleri, üzüntüleri, kızgınlıkları, öfkeleri nelerdir? Duygularını nereye kadar yaşarlar, yaşadıkları hayattan ne beklentileri olabilir, yaşama biçimleri nasıldır? Bu kitapta, bu sorunlar irdelenmeye çalışılmıştır.