Türk modernleşmesi, 18. yüzyılın sonlarında başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla ivme kazanan bir süreci kapsar. Bu süreçte Osmanlı Devleti'nin 17. yüzyıldan itibaren askeri manada yaşadığı başarısızlıklar sonucu batıya ait siyasal, ekonomik ve toplumsal kurumların, sosyal ilişkilerin, düşünce kalıplarının vulgar bir tabirle kurtuluş reçetesi olarak Türk toplumu tarafından benimsenmesi hedeflenir. Doğal olarak modernleşme süreci siyasî, hukuki, ekonomik ve kültürel birçok yeniliği de beraberinde getirir. Kültürel manada Türk modernleşmesine ilişkin Osmanlı'da başlayan, Cumhuriyet ile yoğunluk kazanan uygulamalar içerisinde müzik alanında yapılan yenilikler de önemli bir yer tutar.
Osmanlı döneminde müzik alanında yapılan reformlar daha çok pragmatist ve geleneksel olanla paralellik gösteren, başka bir ifadeyle hem batıyı hem de geleneği şiar edinen düalist bir nitelik taşır. Cumhuriyet dönemiyle birlikte ise müzikte modernleşme ülküsü, muasırlaşma ideolojisi bağlamında kurumsallaştırılır ve müzik, modernleşme paradigmasının aracı haline gelir. Cumhuriyet dönemi resmî ideolojisinin temel gayesi, ulus-devlet çatısı altında tek tip millî kimlik yaratmaktır. Resmî ideolojinin kültürel manada amacına hizmet edeceği düşünülen araç ise müziktir. Bu çerçevede Weber'in deyişiyle ideal tip yaratma ekseninde cumhuriyet rejimi toplum mühendisliğine girişir ve toplumu idealize edebilmek adına müzikte reformist uygulamalara başlar. Bu dönemde gerçekleştirilen reformlar, Osmanlı döneminde yapılan reformlardan farklıdır. Cumhuriyet dönemi politikaları, Osmanlı döneminde benimsenmemiş bir kültürel sentez düşüncesine, başka bir deyişle Anadolu kültürü ile Batı kültürünün birleştirilmesi gerektiği düşüncesine dayanır.