"Ah bir bilse bizimkiler... Tüm bizim köylü, ne bir cennet yer bura... Bir bilseler kıymetini... Görseler şu güzelliği... Ah Allah'ım, şu güzelim memleketten gayri yerde alma canımı. Ama aç, ama tok... Şükür sana... Şükürler sana ki burada meydana getirdin beni... Buralardan gayri yerde canımı alma... Ve sen, tüm bizimkilere göz ver... Yürek ver de anlasınlar memleketin kıymetini... Sade uyumasınlar..."
Cennetten bir bahçe gibidir Narlıköy. İçinde gariban balıkçılar, sevdalı gençler, hoşgörülü ihtiyarlar yaşar. Ancak Koca Nine ile torunu Ali'nin yeri hepten ayrıdır. Koca Nine köyün bilgesi kabul edilir, her çare ona sorulur. Ali de bulduğu "defineyi" kendi kursağından kısıp köyüne harcayan bir civanmerttir. Evet, Narlıköy bir cennettir ama meleği kadar şeytanı da boldur.
Mola'da Ali'nin var olma mücadelesini takip ederiz. Yirmilerinde, genç bir balıkçı olan Ali bir yandan çocukluk aşkı Zeynep'le evlenmeye çalışırken bir yandan da Koca Nine'nin hastalığıyla uğraşır. Bir de bunların üstüne, Narlıköy'ü kalkındırmasına engel olmak isteyen işgüzar, çıkarcı köylüler dikilir karşısına. Ali hepsine, her şeye karşı direnir ancak ihanetin nereden geleceği belli değildir.
Yaman Koray, Mola'da cehaleti ve bencilliği irdeliyor. İster aşkta ister toplumda isterse de kişinin kendi içinde olsun, bencilliğin bir hastalık gibi dokunduğu her canlıyı hasede, kıskançlığa ve mutsuzluğa mahkûm ettiğinin altını çiziyor.