"Andrea Cavalcanti, iki kişilik, iki tekerlekli hafif arabasına bineceği sırada omzuna bie elin dokunduğunu hisseti. Danglars yahut Monte Kristo, kendisine söylemeyi unuttukları bir şeyi söyleyecekler. Zannı ile döndüğü zaman, güneş yanığı yüzlü, sakallı, parlak yüzlü, kurt yahut çakal gibi sivri, keskin otuz iki dişini meydana çıkartan bir gülümseyişle kendisine bakan birisi ile karşı karşıya geldi. Bu yüzü tanıdığı için mi? Yoksa sadece adamın korkunç görünüşünden irkildiği için mi bilinmez, şaşırarak geri çekildi: - Ne istiyorsunuz? diye sordu. - Beni tekrar Paris'e kadar yürümekten kurtarmanı istiyorum. Çok yorgunum. Bu akşam, sizin gibi iyi bir yemek yemediğim için ayakta zor duruyorum. Beni arabanıza alıp Paris'e götürmenizi istiyorum."