Mor Göğüslü Güvercin
Dalından kopuşların, hüzünlü ayrılışların ve yalnız kalışların mevsimiydi zaten sonbahar. Yaprak dökümü, bağ bozumu ve hazan mevsimi de derlerdi ona. Bu mevsimde ağaçlar, kurumaya yüz tutmuş seyrek yapraklı dallarıyla yoksul sokak çocukları gibi mahzunlaşır, dua için açılmış çıplak bilekli eller gibi gökyüzüne doğru uzanırlardı. Yerlere dökülmüş yapraklarıysa, sarıya dönen yeşillerin, küflü kahverengilerin ve matlaşmış kırmızıların en açığından en koyusuna kadar bütün tonlarını önümüze serer, bir yandan da toprağa karışmak, onunla bütünleşmek ve yaşamın başka bir boyutuna geçmek için hazırlanırlardı. Yaralı gönüller bu mevsimde hüzünlenir ve ölüm en çok bu mevsimde hatırlanırdı. Yusuf da hatırladı ölümü, biraz ürpererek ama korkmadı bu sefer, hatta umutlandı bile ilk defa, bir çıkar yol, bir kurtuluş gibi görünmüştü gözüne ölüm. Derdine derman, parlak bir fikir misali düşmüştü aklına zehre bulanmış bir ilaç gibiydi aslında ölüm.
Devamını Oku