Satranç oyununun M.Ö 6. Yüzyılda Hindistan'da ortaya çıktığı bilinmektedir. Bir söylenceye göre, bir savaşın nasıl olduğunu anlamayan saray erkanından bir hanıma, savaşın içeriğini kolay anlatabilmek için icat edilmiştir. Temelinde bir savaş oyunudur; belki de insanın temel mücadelesini yansıtır. İnsanın hayatta kalma hakkı mücadele gücü kadardır. Öyleyse, insan duygularının, örneğin inancın, umudun, korkunun matematiksel bir dengesi olabilir mi? Evrenin dengesini bir oyun üstünden insana endeksleyebilir miyiz?
Lasker, satranç oynamayı iki beyin arasındaki psikolojik bir mücadele olarak anlamış ve ifade etmiştir. Eşsiz eserinde, sadece bir oyundan değil, yaşadığımız dünyanın değişik boyutlarından da bahsetmektedir. İnsandan evrenin dengesine dek uzanan geniş bir yelpazede düşünceler üretmiş ve düşüncelerini eserine yansıtmıştır.
Gerçek bir deha olan Emanuel Lasker'in oyunları incelendiğinde, çağdaşlarına göre çok daha esnek olabildiği görülebilmektedir. Bu esneklik rakiplerinin dengesini bozduğu gibi, izdüşümleri Lasker'in icat ettiği oyun olan Lasca ve bir araştırmacı matematikçi olarak katkıda bulunduğu, cebir biliminde görülür. Belki de satranç; insanı yaşamını harita düzlemi üzerinde matematiksel olarak gösterme yöntemidir.
Bu değerli eseri İngilizce metninden Türkçeye kazandıran Evren İşbilen'in katkılarıyla, yazarın düşünce evreninde keyifli bir matematiksel ve felsefi yolculuğa çıkacak; son satırı okuduktan sonra bakmak ile görmek arasındaki farkı anlayacaksınız.