Muhasebe, ancak akl-ı selim bir yaklaşım ve inşa ile birlikte ele alınırsa amacına ulaşır. İnşa süreci, kendimiz olmaya karar vermekle başlar.
Bizler, insanlık ailesi içinde yer alan koca bir ümmetin parçasıyız. Bu sebeple ümmetin, acılarını hisseden vicdanı olmalıyız. Bizler, ümmetin bazen başı, bazen gözü, bazen eli, bazen de kolu olduk. Bizler, ancak Müslümanların ve insanlığın dertleriyle dertlendikçe ve bu dertlere çözümler üretebildikçe BİZ olacağız. Tarihsel olarak böyle bir imkânın eşiğinde bulunuyoruz.
Yeni Türkiye'nin yeni toplumsal muhayyilesinin kurucu unsuru millet olmalıdır.
Yaşadığımız dönem, İslam dünyasının üç asırlık tahribattan çıktığı, yeniden dirilme ve inşa dönemidir. İslam dünyası yüzyıl önce elinden alınan iradesini bugün yeniden ele almaktadır. Türkiye, bu geri dönüş hikâyesinin esas aktörüdür. İmtihanın bu sahada yoğunlaşması da bundandır.
İngilizlerin yüzyıllık stratejisi, İslam'ı İslam'la vurmaktır. Bugün DAEŞ diye bir şey yok, Anglosakson Birlik diye sinsi, şeytani bir güç var. İslam coğrafyasını sömürmek için oynadıkları oyunların figüranlığını ise maalesef Müslümanlar üstleniyor. Allah'a yaklaştıran İslam'ın karşısına afyon niteliği kazanmış, zulme ve haksızlığa ses çıkarmayan, insanı Allah'tan uzaklaştıran bir dinle çıktılar. Güzel ve süslü sözlerle insanları kandırdılar.
Dünya Müslümanları olarak içinde yaşadığımız çağı anlamadığımız sürece dünyada yaşananları kavrayamayacağız. Aslında Müslüman toplumların şu anda karşı karşıya olduğu kriz, bir zihniyet krizidir. İçinde yaşadığımız çağı kavrayamadığımız sürece, zihni bağımsızlığımıza kavuşamayız. Zihni bağımsızlıklarına kavuşamayanların siyasi bağımsızlık mücadelesi vermeleri, boşluğa konuşmaktan başka bir anlam ifade etmez.