Dilin mevcudiyetini, sahip olduğu zenginlik ve incelikleri tespit edip kayıt altına alan, dile ait hususiyetleri gelecek kuşaklara aktaran iki ana unsur vardır. Bu unsurlardan biri, dilin söz varlığını tespit edip kayıt altına alan sözlükler, diğeri ise dilin kurallarını tespit ederek kayıt altına alan gramerlerdir. Dile ait birtakım incelik ve hususiyetlerin tespit edilmesi ve tespit edilen bu hususiyetlerin gelecek kuşaklara öğretilmesi bakımından gramerler, dilin varlığını idamesi noktasında hayatî bir öneme sahiptir. Bilhassa tarihî devirler içerisinde telif edilen gramerlerin incelenmesi, dilin inceliklerinin tespit edilebilmesini sağlamanın yanında tarihî gelişim sürecinin ve dilin yaşamış olduğu değişimlerin görülebilmesi bakımından da yararlı ve gereklidir.
Mevcut olmasa da bugünkü bilgilere göre Türk dilinin bilinen en eski gramer kitabı XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından telif edilen Kitâb u Cevâhirü'n-Nahv Fi-Lügâti't-Türk adlı eserdir. XI. yüzyıldan bu yana, gerek Anadolu sahasında gerekse dilimizin yayılma imkânı bulduğu Kuzey ve Doğu Türklüğü sahalarında, Türk dilinin fonetik, morfolojik ve sentaktik yönünü konu alan pek çok gramer kitabı kaleme alınmıştır. Bu eserler, yazıldığı dönemde yaygın olarak kabul gören gramercilik anlayışı doğrultusunda tertiplenmiştir. Kimi dönemde Arap gramerinin kuralları, kimi dönemde ise Fransız gramerinin kuralları örnek alınmış, Türk diline ait malzeme, bu dillerin gramer kalıplarına yerleştirilmeye çalışılmıştır. Fakat bu eserlerden her biri, kendi dönemlerinde yaşayan Türk dilinin farklı coğrafyalardaki söz varlığını ve birtakım özelliklerini tespit ederek sonraki kuşaklara aktarılmasını sağlamıştır. Böylece tüm bu eserler, üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirmişlerdir.
Tarihi gramerlerin dikkatle ve ayrıntılı bir şekilde incelenmesi, kullanılan terimlerin, tanımların ve tasnif yöntemlerinin tespit edilmesi; dilimizin sahip olduğu söz varlığını tespit etmenin yanında, mevcut dönemde kabul gören gramercilik anlayışını da görmemizi sağlayacaktır. Bunların büyük bir bölümü, Türk Dil Kurumunun geliştirdiği çeşitli projeler ve bireysel bazı çalışmalar vasıtasıyla çeşitli araştırmacılar tarafından çalışılmış, Latin-Türk alfabesine aktarılmış, içerik bakımından incelenmiştir. Bir kısmı ise hâlâ gün yüzüne çıkarılmayı, incelenmeyi ve tanıtılmayı beklemektedir.