Şiir bireyselleştirilemeyecek kadar sahipsiz ve bir o kadar da herkesin sahiplenebileceği kadar sihirlidir. Her kişi okuduğu her şiirde kendisini bulabiliyor veya kendisinden bir parçanın şiirin gizemli doğasında yer aldığını fark edebiliyorsa, yazılan kelimeler amacına ulaşmıştır. Şiir bireyin gece kadar karanlık veya sabahın ilk ışıkları kadar aydınlık ve soyut düşlerinden sıyrılarak kâğıda damlayan mürekkep parçalarının bıraktığı iz olmaktan uzaklaşarak, her bireyin ruhunda bir yer edinerek hayali bir dünyanın kapılarını aralayabilecek güçtedir. Bu duygular içerisinde şiire bir yükümlü atamak yerine, bu gizemli satır bütünlüğüne insanların duyguları içerisinde kaybolan ve kendisinden bir parça bulan herkes tarafından sahiplenilen mucizevi satırlar olarak yaklaşmak gerekmektedir.
İşte bu sebepten dolayı şiir yaşanmışlıkları değil, biraz da hiç yaşanmamışlıkları konu alır