Yukarı Fırat Havzası'nda yer alan Muş, tarih nehrinin kıyısında yaşamını günümüze ulaştıran bahtiyar kentlerdendir. Muş şehri otantik kimliğini muhafaza edebilmiş ve yağmalanmadan kalabilmiş, saklı güzelliğini asırlar boyunca yalnızca taliplerine sunmuş asude bir yerdir.
Genellikle televizyon ekranlarının altyazılarında geçen kara kış haberleri ile anılan Muş, Türkiye'mizin en güzel şehirlerindendir. Tarihî kaleden ülkemizin üçüncü büyük düzlüğüne, kıvrılan akarsuların etrafını oluşturduğu bereketli Muş Ovası'na doğru baş eğer gibi ağır ağır alçalan Muş'u, kış mevsiminde aylar boyunca bembeyaz kalan bu hülyalar denizini, yazın ise yemyeşil bir bereket okyanusunu andıran bu güzel şehri sevmek, eşsiz bir şiire şiir yazmak gibidir.
Muş'u sevmek biraz da Muş gibi kendi halinde, mahcup ve suskun olmaktır. Dinlemek, kulak vermektir. Aralık ayında zamanı yavaşlatarak insanı dünyanın bütün dağdağasından uzaklaştıran bembeyaz kar deryasının ıssızlığına; Şubat ayında ovaya çökerek insanı kendi içine bakmak zorunda bırakan ve ona acziyetini iliklerine dek hissettirip içini tarifsiz bir huzurla dolduran sis denizine; Mayıs ayında ise yeşilin onlarca tonunu, cennet kisvesi ile dünyada görünür kılınmış güzellikleri doyasıya yaşama fırsatı sunar.
Eski çağlardan günümüze kadar Muş tarihini konu edinen bu kitap, hemen hepsinin yolu bir vakit Muş'a düşen ya da halen Muş'ta olma bahtiyarlığını yaşayan müellifler tarafından kaleme alınan metinlerden oluşturuldu. Kuşkusuz satırlar sadırlarda olanı aktarabilecek kuvvete sahip değildir, fakat bazıları için sadırlara giden yolda satırların edebileceği rehberlik de hafife alınamaz.
Kitap, sizi Muş'un binlerce yıllık geçmişine götürerek şehrin tarihine iz bırakmış medeniyetleri, kişileri ve yapıları tanımaya davet etmektedir…