Her insan esasında bitimsiz bir yoldur. Yol denilen menzile ayarlı ezel ve ebed çizgisi hem zahirî hem batınî, hem haricî hem dâhilî, hem daimî hem arızî bir gerçekliktir. Bazı yollar vardır ki yüründükçe uzar, uzadıkça genişler; gâh nuranî olur gâh zulmanî, gâh yokuş gâh iniş, gâh sarp kayalıklara çıkar gâh bahar kırlangıcı refakatinde meltemle kanat kanada yoldaş olur, sırdaş olur, dost olur, tüm nazeninliği, narinliği,latifliğiyle gönül olur. Bazen yağmur olur iner okyanusun susuz dudaklarına, bazen okyanus yağmur olup nehirlerin yatağına düşer de haline tercüman olacak dil arar da durur. Bazen geri dönüşü imkânsız bir ırmak olup denizin eteğine dönüşür, bazen de "sahilsiz bir ummanın ve ummansız bir sahilin" ta kendisi olur. Olur ve oldurur. Oldurulmadan nasıl olur ve olunur? "Yol insanı terbiye etmez mi?" Oldurmaz mı yani?Talip olanı elbette eder, oldurur. İnsan yol ise, olur. Olmak yolun kendisini oldurmasına/terbiyesine talip olmak demektir