Güne , olaylara , insana , doğada ne varsa her şeye bütün kabalıklardan sıyrılarak , arınmış bir dokunma, bir dokundurma işidir şiir. Evrenle yaşadıklarımız arasında gizli açık bir sözleşmenin varlığını da yadsımam ama doğduğumuz yerle doyduğumuz yer arasında kurduğumuz köprü , bütün bu biriktirdiklerimizin izdüşümünden başkaca nedir ki ? Şiir , edebiyat ve sanatın başka türleri de öyle , bu köprünün elle tutulur , gözle görülür , sesle örülür en somut halidir.O bakımdan da şiir , kuytumuz olduğu denli bütün illegaliteleri deşifre etme biçimidir de.
Edebiyatla coğrafya arasında bir bağ aranırsa bizim coğrafyaya , Vahdeddin'in doğup büyüdüğü , kulağına seslerin , dağ kovuklarının , su ve çiçek hışırtılarının üşüştüğü coğrafyaya en çok yakışanın şiir olduğunu söylemek isterim. Nasıl olmasın ki?.. Daha çocuk yaşlarda Sümmani , Puşkin , Cemal Hoca , Hıfzı , Şahzade , Kul Emirhan , Laçin Aladağlı , Alyansoğlu , Reyhani gibi şair hayatların rüzgarına tanıklık etmiş bir kültürel iklimden söz ediyorum.
Onun şiiri , çok yerinden olarak , çok sesli Türkiye coğrafyasının renkleri ve kültürel zenginliğinin bileşimindenn beslenmektedir. Karşılığı elbette estetize edilmiş bir hayat , öfkesini gamzesine saklmış duru bir sesleniştir.