Saz, başını kaldırdı. Evine pek bağlıydı, gerçekten onunla gelemeyecekti. Kırlangıç "Vaktimi boş yere geçirdim. Ben piramitlere gidiyorum, Allahaısmarladık," diye haykırıp uçtu.
Bütün gün uçtu, gece vakti şehre vardı. "Acaba nereye insem? İnşallah şehir benim için hazırlıkta bulunmuştur." dedi. Sonra yüksek sütunun üstündeki heykeli gördü. "Burada kalırım. Bol havalı, mükemmel bir yer," diye Mutlu Prens'in tam ayakları arasına kondu.
Etrafına bakıp uyumaya hazırlanırken, kendi kendine yavaşça "Yatak odam altından," dedi fakat tam başını kanatları arasına koyarken üstüne bir su damlası düştü. "Ne tuhaf şey, gökte bir tek bulut yok, yıldızlar parıl parıl parlıyor ama yine de yağmur yağıyor. Avrupa'nın kuzeyinde iklim doğrusu berbatmış," diye haykırdı. Saz, yağmurdan hoşlanırdı ama bu onun bencilliğinden başka bir şey değildi. Derken bir damla daha düştü. "Yağmurdan koruyamayacak olduktan sonra heykele sığınmanın ne lüzumu var? İyi bir baca külahı bulmalıyım," diye uçmaya davrandı. Fakat daha kanatlarını açmadan üçüncü bir damla düştü. Başını kaldırıp bakınca ne görsün? Mutlu Prens'in gözleri yaş içindeydi, altın yapraklarından da gözyaşları akıp duruyordu. Yüzü, ay ışığında o kadar güzeldi ki küçük Kırlangıç'ın yüreği sızladı. "Kimsiniz?" dedi.