Nana
Nana, - Canım, olacağı belliydi zaten! Onları ayaklarına getirdin!... Ne yapayım, dayanamıyorum. Zorla değil ya, dayanamıyorum, dedi ve onun özrünü anlıyormuş gibi ayağını uzattı. Bunun üzerine uyumak istediği için son derece sinirlenmiş olan Fontan ona var kuvvetiyle bir tokat patlattı. Tokat o kadar kuvvetle indi ki Nana kendini ayakta buldu, sersemlemişti. Bir çoğununkini andıran derin bir inilti ile sadece, - Ah! Diyebildi. Fontan, kımıldayacak olursa bir ikinci tokat daha patlayacağını söyleyerek onu tehdit etti. Sonra mumu söndürdü, sırt üstü yattı ve derhal horlamaya başladı. Nana ise yüzünü yastıklara gömerek kesik hıçkırıklarla ağlıyordu. Kuvvetine güvenmek alçaklıktı. Fontan’ın korkutucu bir hal almış olan çehresi onu gerçekten kokutuyordu. Yediği tokat onu yatıştırmış gibi yavaş yavaş sakinleşiyordu. Şimdi Fontan’a saygı duyuyor. Ve yatakta ona geniş bir yer ayırmak için kendisi sokak tarafındaki duvara sokuluyordu. Yanağı ateş gibi yanarak, gözleri yaşla Dolu, dermansızlık içinde pasta ve çörek kırıntılarının kokusunu bile almadan uyumaya başladı.
Devamını Oku