Feribot iskeleye yanaşırken ucundaki uzun demir gözünüze 'çarpıyor'. Bu da nedir? Zihninize 'fikirler' akın ediyor: Belki bir bayrak direği (fazla alçak)? Belki de bir anten? Ve nihayetinde kaptana feribotun yönünü gösteren bir işaretçi olduğuna 'karar' veriyorsunuz. Her gün sayısız kez yaptığımız ne kadar basit bir işlem değil mi? Önce bir olgunun doğurduğu bir 'telkin' ardından 'fikir', 'gözlem', 'varsayım' ve düşüncenin önüne geçilemez akışı. Newton'un başına düşen ve kütleçekimini 'akla getiren' elma da aynı sürecin ürünü değil miydi? Peki bir bebek nasıl düşünür? Dünyaya gözlerini açtığından itibaren öğrendiği onca şey, büyük bir saygıyı hak etmiyor mu? Okul, çocuktaki bu büyük güçleri nasıl geliştirebilir? Öğretmenin düşünmedeki rolü ne olmalıdır? Amerikalı filozof John Dewey'in elinizdeki kitabı, düşünce eğitiminin ve eğitim düşüncesinin ayrılmazlığı içerisinde 'düşünme'nin neliği üzerine bir sorgulamaya girişiyor. Bu kitap, düşünce eğitiminin farklı düşünme yollarını; zihnin sürekli bir devinim içinde olduğu yaşam güzergâhı üzerinde yer alan daha 'doğru' yolların rotasını arıyor. Yazara göre birine nasıl ki nefes alması gerektiğini söyleyemezsek nasıl düşünmesi gerektiğini de söyleyemeyiz. Ancak düşüncenin ne olduğunu ve nasıl 'doğru' ürünler vereceğini deneyimin unsurlarıyla birlikte araştırabiliriz. Bu ise zihnin belli kurallar çerçevesinde hem kendisine hem de olguya dönerek gerçekleştirdiği bir düşünüm ile gerçekleşecektir.