Müslümanların hayat şekli değişti. Bu değişiklik özü de etkiledi. Arabaya binerken "Bismillah" demeyi veya önemli işlerini "Vallahi" diyerek temin etmeyi eksik etmeyenler, hayatlarının genişlik alanı dediğimiz siyasi, iktisadi, hukuki, ailevi, eğitim-öğretim ve ahlaki alanlarında Allah'a hiç yer vermediler. Hz. Nuh'un oğlu bile bulunduğu yerin kıymetini bilemeyerek kurtulamadığına göre bizim gençlerimiz nasıl kurtulacak? Bu soruyu nebevi ulemanın Kur'an-ı Kerim ve Sünnet merkezli itikadi çalışmalarla cevaplaması beklenirdi. Bu sorunun cevabı, İslami bir hareketteki "Nereden başlamalıyız" sorusunun da cevabıdır. Böyle ulvi bir görev yapılırken her türlü iletişim vasıtasından istifade edilmesi işleri daha da kolaylaştırırdı. Görev alanını titizce seçmek yerine hocalarımız ve sözde akademisyenlerimiz, eskiden yazılanları tüketmeyi, bilgiyi halkın seviyesine indirmemeyi, tarih içerisindeki itikadi ekollerin çatışmalarını tekrar tekrar gündeme getirmeyi, dinin aklı vahyin önüne koyduğunu, ibadetler yapılmasa da kişinin uhrevi zarara uğramayacağını, İslam'ın sadece ahlaki bir yönünün bulunduğunu, bununla da "uyumlu vatandaş" yetiştirmeyi amaçladığını, zamanın itikadi, sosyal ve siyasal meşreplerini tevhidî bir değerlendirmeden geçirmemeyi tercih ettiler.