Zaman aktı gitti. İsmi dilden dile dolaştı ve şöhreti millî sınırları aşıp tüm dünyaya yayıldı. Hikâyeleri yabancı dillere çevrildi. Kıvrak zekâsı ve ince nükteleri ile Nasrettin Hoca, güncelliğini yitirmedi ve bütün hikâyelerinde gülümsetirken aynı zamanda düşündürmeyi de başardı.
Orhan Veli ise mazisi 13. yüzyıla hatta daha eskilere dayanan bu hikâyeleri kaleminin rengiyle harmanlayarak onlara yeni bir soluk getirmiş ve manzum bir şekilde yazarak ebedîleştirmiştir.
Hoca'nın karısı bir gün Hoca'nın
Cübbesini yıkar; bahçeye asar.
Eve geç dönen Hoca derhâl feryadı basar:
"Bahçede bir hırsız var; aman! Çabuk ol, kadın!
Çabuk bana okumla yayımı ver."
Okla yay hemen gelir; Hoca yayı bir gerer;
Yaradan'a sığınıp şöyle cübbeye atar.
Aklınca da hırsızı yere serer.
Sonra çekilir odasına, yatar.
Sabah olup ortalık ağarınca
Kalkar bakar ki Hoca...