Siyasi ve ekonomik çözülme, Türkiyeyi o denli güçsüz kılmıştır ki, ayrışma ve çöküş neredeyse kendiliğinden gerçekleşecek bir olgu durumundadır. Yabancılara Türkiyeyi yönetme olanağı verilmiştir. Ulus-devlet yapısıyla Türkiyenin varlığını sürdürüp sürdürmemesi, artık, Türklerden çok yabancıların vereceği kararlara bağlı duruma gelmiştir. Türkiyeyi yönetenler, ulusal varlığı korumak için uygulamaya dönük herhangi bir karar almazken, yabancılar parçalamanın eylemsel olarak gerçekleştirileceği uygun ânı hazırlamaktadır. Washington ve Brükselde, parçalanmanın altyapısını oluşturacak kararlar alınırken, haritalara yansıtılan kararlar açık ve anlaşılır sözcüklerle dile getirilirken; Türkiye, dışardan alınan kararları eksiksiz yerine getirmekte, kendini yok edecek bir sürece gönüllü olarak katılmaktadır. Devletin gücü kendisine karşı kullanılmakta, devlet yasa çıkarılarak tasfiye edilmektedir. Bu ülkede, tutsak değil, özgür ve bağımsız yaşamak isteyenleri bekleyen tek seçenek, saldırının kaynağı olan emperyalizme karşı direnmektir. Direnişi başarıya ulaştırarak ulusal egemenliği kalıcı kılmak için tek seçenek ise, halkın birliğini sağlamak, kitleleri örgütlemektir.
Bugün, Türkiyede askeri işgal yoktur, ancak ulusal varlığı dağılmaya götürecek siyasi ve ekonomik uygulamalar, Osmanlının son dönemlerinden daha ağır ve yoğundur. Medyanın bozucu yaymacasını aşarak, askersiz işgalin yıkıcılığını halka anlatmak güçleşmiştir. Girişilecek ulusal mücadelenin üstesinden gelebilmek için; halka ulaşmak, onu yerinde örgütlemek, yerel unsurlardan halk önderleri çıkarmak ve bunları ulusal örgütün öncüleri haline getirmek gerekmektedir.
Herhangi bir örgüte üye olsun olmasın, çok sayıda insan, ülkenin olumsuz gidişine tepki duymakta, ancak, ne yapılması gerektiğini bilmemektedir. Oysa; gidişe duyulan tepki, örgütlenmeye yöneltilecek önemli bir güç oluşturmaktadır. Bu gücün, halka yönelen örgütlü bir yapı içinde yer alması sağlanmalı, bunun yol ve yöntemi bulunmalıdır. Olumsuzluklara tepki duymak yetmez; tepkiyi eyleme dönüştürmek, bir şeyler yapmak gerekir. Yapılabilecek en iyi şey ise, yapılabilir olanı belirlemek ve uygulamaktır. Herkes, gücünü ve yeteneğini abartmadan ve küçük görmeden, somut bir çalışmaya yöneltmeli, ulusal bir örgütün yaratılmasında yer almalıdır. Bu yapılmazsa, ülke geleceğine karşı duyulan kaygı, sonuçsuz yakınmalar ve iç karartıcı sızlanmaların ötesine geçmeyecektir.
Türkiyede, ulusal hakların yeniden savunulması zorunda kalınmıştır. Başarıya ulaşıp ulus varlığını korumak için, kişi ya da kurum, herkesi içine alan bir mücadelenin verilmesi, emperyalizme karşı direnilmesi gerekiyor. Yaşam, Türk insanının önüne, varlığını ve haklarını korumak için bir mücadele dayatıyor; bu mücadele kabul edilmelidir.