Bugün insanlık, başta Batı medeniyeti olmak üzere, teknik ve teknolojik devrimler gerçekleştirmiş olmasına rağmen, fıtrata ters ve insanlığa mutluluk sunamayan medeniyetlerin zülmü altında huzursuzluk ve ayrayışlar içerindedir. Teknolojik tüm keşifleri yapan bu medeniyet, bir türlü huzur ve mutluluğun, insanca ve hakca yaşamanın formülünü bulamıyor. Müslümanlar ise, gerek tarihi, gerekse tecrübi ve teorik anlamıyla ispat edilmiş büyük evrensel bir medeniyet birikimine sahip olmalarına rağmen, bu hazinenin kendilerinde olduğunun dahi farkına ümmet olarak varamıyorlar. İslam medeniyetini kendisine tek rakip gören Batı medeniyeti, bu farkındalığın oluşmaması için yıllarca uyutma politikalarının ardından, bugün de bu medeniyetin en zirve sembolşehirlerini yıkmak için, İslam coğrafyasında savaşları sürekli kılma politikası gütmektedir. İlk önce Kudüs işgal edildi ve bir asra yakın karmaşa, zülüm ve çözümsüzlük hali sürdürülmektedir. Daha dün, İslâm'ın Batı dünyasındaki ilk kapısı olan Bosna-Hersek'te, beş yıl süreyle sürdürülen jenosid/soykırım, Saraybosna'daki tarihe ve medeniyetlere meydan okuyan Mostar köprüsünün sembolik anlamını yıkarken, İslâm medeniyetinin izlerini silme niyeti, ya da 21. yüzyıldaki Haçlı zihniyetinin tezahürlerini gizleyemiyordu. Bugün ise, İslam medeniyetlerine başkentlik yapmış, aynı zamanda diğer medeniyet ve anlayışları birarada asırlarca yaşatmış olan, İslam medeniyetlerinin sembolleri olan, Şam, Halep, Kahire, İskenderiyye, Bağdat, Samarra, Musul, İslamabad, Kabil, Peşaver, Trablusgarb, Bingazi, İstanbul, Bursa, Anadolu gibi en önemli merkezleri ya yerle bir edilerek medeniyetin izleri yok ediliyor, yahut türlü türlü siyasi oyunlarla Müslümanların ilerlemesi durdurulmaya çalışılıyor. Asrımızda İslâm coğrafyası, kan, gözyaşı, fitne, karmaşa, açlık, fakirlik, kardeş kavgaları ile yıllardır geriletilmeye devam ediyor. İnsanlık için evrensel değerler sunan medeniyetin mensupları, kendilerinde takat bulamadıkları için, bu hazineyi insanlığın istifadesine sunamıyor. Ancak her zaman ümitvar ve umutluyuz. Her şeyin aslına rücu ettiği gerçeğinden hareketle, Müslümanların özlerine rücu edeceklerine, insanlığın da fıtratının sesini dinlemekten daha fazla kaçamayacağına inancımız tamdır.