Sanat derdini; doğurmak, dünyaya getirmek ile kıyas ederler. Sanat derdinin, kalbin derinliklerinde uyanarak bütün vücudu titreten ağrısı, Nevayi için en şirin lezzet, ninni gibi teskin edici ve güneş gibi hayat ve sevinç bağışlayıcı bir güçtü. Bu sebeple samimi ve tabii bir şevk ile kolayca yazabiliyordu. O, gerçek bir söz sihirbazıydı! Her türlü asi düşünceyi, ruhun en ince ve en ele geçmez cilvelerini, gönüldeki hislerin dalgalanmalarını söz vasıtasıyla parlak şekilde tecessüm ettiriyor, katrede deryaları dalgalandırıyor, kıvılcımda güneşleri döndürüyor, aşktan hayat yaratıyor, basit hayattan ise ulu, coşkun efsaneler dokuyordu…
O binlerce yıllık medeniyeti ve asırların fikir zenginliğini, nefsinde aksettiren bir şairdi. Onun şiir dehası Arap, İran ve Türk halklarının sanat hazinesine, fikir zeminine derin kök salarak, onların ruhunun ebedî gücünden çiçekleniyordu.
1942 yılında, İkinci Dünya Savaşı hengamesi içinde kaleme alınan Nevayi, büyük Türk şairi Alişîr Nevayi'nin hayatını ele alan milli ve tarihi bir romandır. Romanda, Türkistan Türklerinin 15. yüzyılda, şair Nevayi'nin yaşadığı devirde eriştiği medeniyet, Nevayi'nin dünya görüşü ve insan sevgisi, mücadelesi, imar faaliyetleri, istikbal vaat eden gençleri himaye etmesi, Türk diline olan aşk derecesindeki sevgisi, tedbirli ve ileri görüşlü devlet adamlığı, ahlak güzelliği ve dehası, aynı yüzyılda halkın vatanperverliği, idareci sınıfın zulmünden ve entrikalardan duyulan memnuniyetsizlik anlatılmaktadır.
Bunlarla birlikte 15. yüzyılda saray ve saray çevresinde vezir ve beylerin hayatı, halkın hayatı, şiir meclisleri, mektep ve medreseler ve Timuroğulları arasındaki kanlı taht kavgaları dile getirilmektedir. Kendisi aynı zamanda büyük bir şair olan Aybek, Nevayi romanını şiir diliyle yazmıştır. Eserdeki bilhassa mekân tasvirleri, harikulade bir güzelliğe sahiptir. Bu tasvirlerde, şair Nevayi'nin Türk dilinin iftihar ettiği ifade kudret ve zenginliği, bariz bir şekilde görülmektedir. Bu sebeple eser, Türkistan Türkçesinin ve tabii genel olarak Türk dilinin zaferi sayılan bir eserdir. Romanda Türkçe sevgisinin dile getirildiği bölümler, Özbek Türkçesinin hor görüldüğü 1940'lı yıllarda, Türkistan
Türkleri için muhakkak bir teselli kaynağı olmuştur.