Elinizdeki bu çalışma: arka planında siyasal, sosyal ve kültürel sebeplerin yattığı bu tartışmaların; bir taraftan aşırı yorum olarak tanımlanan böyle bir anlam savruluşu diğer taraftan her disiplinin, mezhebin, mektebin hatta siyasal ve entelektüel çevrelerin kendi te'vîlini oluşturduğu ve birbiriyle olan düşünsel mücadelelerini bu sözcük üzerinden sürdürdüğü tarihsel seyrine ışık tutmaktadır. Bu aynı zamanda te'vîl bağlamında "ortak bir kelime" ye ulaşmanın yolu açılabilir mi sorusuna bir cevap arayışının ilk adımıdır.
Te'vîl konusuna dair ulaşabildiğim ve ulaşamadığım çok kıymetli araştırmalar elbette mevcuttur. Ancak her yüzyıldan bir veya birkaç müfessirin görüşüne müracaat etmek bu dönemlerdeki te'vîl sözcüğüyle alakalı olarak tefsir külliyatının bütünü hakkında bir fikir verebilir düşüncesiyle ortaya konulan bu çalışma farklılık arz etmektedir. Bu sebeple çalışmamız, Kur'ân'da 17 kez zikredilen te'vîl sözcüğüne nüzûl/Peygamber döneminden başlayıp hicrî on dördüncü/yirminci yüzyılın orta dönemine kadar Elmalı'lı Muhammed Hamdi Yazır'la sınırlandırılmıştır. Te'vîl sözcüğünün anlam itibariyle geçirdiği üç önemli döneminin öncüleri olan Matûrîdî, İbni Teymiyye, Abduh ve Reşit Rızâ'nın görüşlerine tabii olarak daha geniş yer verilmiştir. Her yüzyıldan en az bir en fazla dört müfessir olmak üzere toplamda otuz yedi müellifin bu ayetler bağlamında te'vîl sözcüğü ile ilgili görüşlerine baş vurduğumuz bu çalışma, yukarıda zikredilen soruya cevabın imkanına yönelik mütevazı bir katkı sağlayabilirse kendimizi bahtiyar hissederiz.