"...Yine hiçbir yeniliğin beni heyecanlandırmadığı tuhaf uyuşukluktan olsa gerek, o yazı Viyana'da geçiriyordum ki, bir kadının spa otellerinden gönderilmiş mektubu geldi, aramızda üç yıldır süren bir ilişki vardı, ona gerçekten âşık olduğumu düşünüyordum. Bana yazdığı heyecan dolu on dört sayfa boyunca orada geçirdiği son haftalarda kendisine çok şey ifade eden, hatta onun her şeyi haline gelen bir adamla tanıştığını, sonbaharda evlenmeye karar verdiklerini ve aramızdaki ilişkinin bitmesi gerektiğini anlatmıştı. Benimle birlikte olmaktan ötürü pişmanlık duymuyordu, hatta mutlulukla hatırlıyordu, yeni bir evliliğe adım atarken benimle ilgili anıları, artık geçmişte bıraktığı yaşamının en hoş anıları olarak aklında kalacaktı ve bu ani kararından ötürü onu bağışlayacağımı umuyordu. Bu heyecan dolu mektup sonra son derece dokunaklı sözler ve tesellilerle devam ediyordu, ona kızmamalıydım ve bu ani karar beni üzmemeliydi, onu bana geri dönmesi için zorlamamalı veya kendime zarar verecek bir aptallık yapmamalıydım. Giderek daha da hararetlenen satırlar birbirini takip ediyordu: Daha iyi birini bulacağımı diliyor ve bu mektubu nasıl karşılayacağım konusunda endişeli olduğu için ona hemen cevap yazmamı istiyordu. Ayrıca mektubun sonuna ilaveten kurşun kalemle üstünkörü şunlar yazılmıştı: "Bir aptallık yapma, beni anla, beni bağışla!"..."