Elit tabakadan gelen, saygın ve centilmen bir yedek subay, hayatının heyecanının kaybolduğu günlerden bir gün, at yarışı seyretmeye gider. Yarış esnasında yerde başkasına ait bir bilet bulur ve bu biletle at yarışı oynayıp para kazanır. Hem ihtiyacı hem de hakkı olmayan bu parayı alıp cüzdanına koyması, yedek subayın hissiyatında birtakım çalkalanmalara sebep olur.
Yedek subay işlediği bu hırsızlık suçu sebebiyle hem suçlanmaktan korkup yaptığı işten utanç duymakta hem de içinde yer aldığı burjuva dünyasının kemikleşmiş yaşantısından kendini dışarı atmanın mutluluğunu yaşamaktadır. 36 yıllık yaşamında ilk kez kendini bu kadar canlı hisseden başkahramanımız, içten içe muhtaç olduğu sevgi isteğiyle beraber, kaybettiği benliğini bulma yolculuğuna düşecek ve çevresinde görmezden geldiği insan hikâyelerinin farkına varmaya başlayacaktır.
Bu tutkunun fırtınasıyla bir kapı açılmıştı. İçime doğru bir derinleşme oldu. Haz dolu bir baş dönmesiyle içimdeki bu bilinmeyene bakarken hem korktuğumu hem de mutlu olduğumu hissettim.
Çevremde gülerek ve sohbet ederek dalgalanan binlerce insanın içinde ben kendimi, içimdeki o yitik insanı arıyordum, hatırlamanın o büyülü sürecinde yılları yoklayarak gerilere gittim.
Artık size ait değilim, artık değilim; belki yükseklerde, belki diplerde, dışarılarda bir yerlerdeyim; fakat asla ve asla sizin burjuva refahınızın düz kumsallarında değilim artık.
Hayır, artık asla o insan olmak istemiyordum. Geçmişteki o kusursuz, duygusuz, dünyadan kopuk centilmen olmak istemiyordum, suçun ve dehşetin tüm derinliklerine dalacak olsam da artık gerçek yaşamı istiyordum!