"…Mesela eski vakanüvisler bugünkü mana ve metotla tarih kitaplarını yazamazlardı. Onun için, aşağı yukarı bir takvim yaprağı gibi her gün, o ay veya yıllarda, kendilerince önemli ve kendilerine zarar gelmeyecek olayları yazarlardı. Genellikle bu olaylar bir nevi harp tarihi, saray olayları, bazen da veba, kıtlık, çekirge... Buna benzer şeyleri yazarlardı. Yoksa sosyal, demokratik, insan hak ve hukuku gibi temalara temas edip irdelemesini yapamazlardı. Mesela falan kral, imparator, şah veya padişah şu kadar askerle, diğer bir kuvvete hücum etti, yendi veya yenildi, şu kadar esir alındı, şu kadar mal, para, kıymetli eşya ve arazi elde edildi veya elden çıktı.
…İşte ben de bu bölgede yaşıyorum ve bölgenin bu atmosferini yazılarımda simgeliyorum. Gayet doğaldır ki iç açıcı bir şeye rastlayamayacaksınız.
…Tüm yazılarım Fuzuli'nin "Şikâyetnâme"si gibi üzüntülü birer arzuhal niteliğindedir. İslam âlemini bıraktım. Çünkü bugünkü koşullarla ve eski tabirle, gayri kabili ıslahtır. Yani düzeltilemez. Ama hiç olmazsa yazılarımın birer arzuhal, yani dilekçe durumunda olanları eğer Türkiye'de kendi çapında etkin olursa, işte o zaman mesut ve bahtiyar olurum."