İkinci öykü kitabı "Ölüler Kasabası" ile Taşkın Pelivan, kahramanlarının yalnızlıkları, yenilgileri, ürkeklikleri, tereddütleri içinden okuyucuyu yeni bir yolculuğa çıkarıyor. Kitabın coğrafyası ve özneleri, esere adını veren öyküden de anlaşılacağı üzere, yer yer kentin ve kentlilerin dışına taşıp kasabayı ve kasabalıları içine alıyor. Kahramanlarının zihnindeki geçmiş ve gelecek arasında salınan varoluşsal arayışlar, çoğu öyküde mektuplarla dile geliyor, hakikate bürünüyor. Öyküler arasında kurgusal bütünlüğü sağlayan geçmişten şimdiye, şimdiden geleceğe atılmış bu mektuplar.
Çoğunluğun ve gündeliğin parçası olmak, aynı anda hem trajik bir mahkumiyet hem önüne geçilmez bir komedyadır; kurgusal olarak birbirinin içine geçmiş bu dokuz öyküye yekpare olarak bakıldığında yazarın ısrarla okuyucunun karşısında inşa ettiği hakikat budur. Ancak benzersiz olma arayışı, ya da sıradanlıktan kaçış nihayetinde her öyküde bir "aleladeliğe" demir atıyor. Kitaba hâkim muzip dil bu içerik ile bütünleşiyor.
"En büyük korkum hayatı yaşayamamış olmakta! Tüm aşırılıklarımın/çöküntümün sebebi de işte bu korkum. Bir şey yapmak istiyorum. Herkes gibi. Sonra, dünyanın en güzel camisini tasarlayıp var olmakla yok olacağından korkan, çizimlerini yakan Şirazlı mimar gibi hiçbir şey yapmıyorum."