Pulitzer ödüllü Willa Cather'ın, gerçek hayatlardan ilham alarak yazdığı Ölüm Çanları Çalıyor, "Yeni Dünya" denilen Amerika'da, Kızılderililer ve diğer yerli kabilelerin kendi kültür ve inançlarını bırakıp onları yeni bir yaşam tarzı ve kanunlara ayak uydurmaları için teşvik etmeye çalışan iki Fransız misyonerin hikayesini anlatıyor. Bu ıssız ve çorak topraklarda, sert doğa koşullarına karşı mücadele veren misyonerlerin medenileştirmeye çalıştıkları Kızılderililer, Avrupalıların tabiriyle vahşi ve kaba saba bir yaşam tarzına sahiptirler.
Ne Amerikalılara ne de Avrupalılara boyun eğmeye niyeti olan Kızılderililer ise onların medeniyet dedikleri şeyi küçük görür, itaat etmemek için direnirler. Willa Cather yabani doğanın büyüleyici manzara kesitlerini, "vahşi" ve "medeni" iki kültürün hoyrat çatışmasıyla ustaca harmanlıyor.
"Başka yerlerde gökyüzü, yeryüzünün çatısıydı; burada ise yeryüzü, göğün zeminiydi. İnsanın çok, çok uzaklardayken hasret kaldığı manzara; insanın asıl içinde yaşadığı dünya, gökyüzü değil de nedir?"