Ölüm ve Labirent
Bu kitap, dünya edebiyatında tam anlamıyla ayrıksı bir yere sahip olan, edebiyatı dilin dille gerçekleştirdiği bir deney(im) olarak kurgulayan Raymond Roussel’in yapıtını çözümlemeye yönelik ilk girişim. Michel Foucault bu kitabında, felsefe ve sosyal bilimlerde çığır açan temel meselelerinden birini, dilin doğası ile dış dünya arasındaki, yani “kelimeler” ile “şeyler” arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Ama bu sefer diğer yapıtlarındaki gibi cinsellik, delilik, bilgi dolayımıyla değil, dilin varlığının kaçınılmaz olarak ortaya çıkardığı boşluktan seslenen bir edebiyatın içinden bakıyor. Roussel’in yapıtı üzerinde bir meta-dil kuran, dilin doğasına, varlığına dair bir düşünceyi adeta bir ağ gibi ören Foucault, Ölüm ve Labirent’te edebiyatı bir estetik dışavurum biçiminden ziyade, bir deneyim alanı olarak, dilin varlığının soruşturulduğu bir düşünce deneyi olarak tasavvur ediyor. Geleneksel edebiyat eleştirisi doğrultusunda bir yorum çalışması ya da şerh değil, çok farklı nitelikte bir edebiyat çözümlemesi yöntemi ortaya koyuyor. Gerçekleştirdiği edebiyat deneyi(mi) aracılığıyla, dilin bizler için bir labirent inşa ettiğini, bu labirentten çıkmanın ancak ölümle mümkün olduğunu, hem yapıtları hem de kendi hayatı ve intiharıyla göstermiş olan Roussel’den hareketle Foucault, okuru “dil” denen çıkışsız labirente sokuyor. Locus Solus, az yazan, az bilinen, anlaşılmayan Roussel’in Türkçeye çevrilmiş tek kitabı. Ölüm ve Labirent ise pek çok eseri Türkçeye çevrilen Foucault’nun nadir kitabı: Gerçek ile kurmaca, hayat ile edebiyat arasındaki ayrımı ortadan kaldıran, dil ile ölüm arasında köprü kuran bir edebiyat deneyi(mi)ni okura da yaşatmaya girişen tekinsiz bir kitap.
Devamını Oku