İnsan manevi bir makinedir!"
Bedeni tüketen kişiye özel bir icat. Tuhaf, birbirine çok yakın ama benzersiz insan manzaraları yaratıyor.
Tektaş Ağaoğlu bizi bu manzaralar arasında dolaştırıyor:
Sakinlerinin hayatta olduğu bir mezarlığa götürülüyoruz.
Bir tren yolcusunun zihnen gerisin geriye gidişine eşlik ediyoruz. Kış mevsimlerin en yalnızı değil midir? Vakti parkta bir gezintiye çıkarılıyoruz. Aciz kalanın onu karşılayan, diğerinin gözlerinin gerisindeki acıdır hayal kırıklığını paylaşıyoruz…
Gençliğinde yaptığı kötülüğün ıstırabını çeken bir ruhun, başkasının bedenine yaptığı o uğursuz teklifi kabul edecek miyiz?
Ayrıntılarla inşa edilmiş öyküler, mekândan çok düşünce ve duygulara dair ayrıntılarla. Sürükleyicilikleri ve derinlikleri ortamı kurguluyor ve olay örgüsü beliriyor. Ama olayların çekiciliğine yaslanan bir kurgu değil bu; doğanın, nesnelerin, maddi olanın; "manevi makine"nin hizmetine koşulduğu bir dünya.
Bu kitap ilk olarak 1956 yılında yayınlandığında yazarı 22 yaşındaydı. Akabinde komünist oldu ve Ağustos 2017'ye kadar öykülerinin bir daha yayınlanmasını istemedi.
Şimdi, yarım yüzyıldan sonra, "Ölümden Hayata uzanan, yaşayan ile yaşamayan arasındaki bağ."