"Sevgili oğlum Said,
Bütün medeniyet âleminde meşhur olan Ömer Hayyam hakkında yazmış bulunduğum bu kitabı senin ismine ithaf ediyorum; ve bu vesile ile de hayat felsefesi hakkında kendi fikir ve itikadımı bir rubai ile kısaca arzediyorum. Aşağıda bulunan rubaiden anlayacaksın ki benim bu hususta "düstûrü'l-amel"im, kendi arzularımdan doğmuş bir emel değil, uzun müddet uğraşmakla ve savaşmakla geçen bir hayatın çetin tecrübelerinden istidlâl etmiş bulunduğum "izâfî-relative" bir hakikatin düsturi ifadesidir; bu basit hakikat bende iman kuvvetiyle bir akide şeklini almış olduğu için bana bir düstur-i amel vermiştir. Pek iyi bilirim ki, emellerimizin pek çoğu hulya eseridir. Bahtiyarlığı onların tahakkukunda aramak, güneşin garp ufuklarından doğmasını beklemek kadar beyhude bir emek ve asılsız bir ümittir. Güneş ne taraftan doğarsa şark orasıdır. Bu ölümlü dünyada mutlak saadet bir fena hulyadır. Saadete susamış olan bîçare insanları büsbütün yanlış bir yola sevkeder. Çöllerde serap gibi tehlikeli bir ümit verir. Saadet bahsinde talihle pazarlık olmaz. Talih bizim "irsî" olan seciyemizin fıtrî temayüllerine karşı koyan tabiî kuvvetlerdir. Bunların tesirine ilave olarak, içtimaî ve siyasî muhitimizin azmimize karşı icat ettiği engeller de var ki hepsi birden metin bir şebeke teşkil eder. Bütün bu güçlüklere karşı bizim en büyük kuvvetimiz, en kıymetli varlığımız yani sermayemiz, "irade"mizdir. Şuursuz irade olamaz; öyle olunca irade ̶ ki ancak fiil ile tahakkuk edebilir ̶ düşünücü aklımız değil, fâal olan, yani asıl "hayatımızı idare eden akıl" demek olur. Eğer amellerimizi, ömrümüze bir kıymet verebilirsek, yani o gün, o saat ömrümüzü boş geçirmeyip, hayırsız işlerle heder etmeyip faydalı bir hizmetle hoş geçirir isek, hoşnut oluruz. Benim hayatımda en mühim tecrübelerimden biri de bu hoşnutluktur. İnsanlar için hakikî bir saadet var ki böyle bir zafer idrâk edebilmektir. Bu da herkesin iktidarına göredir. Tesadüfleri hesaba koymuyorum. Hülyalara dalıp da olamayacak emeller beslemek hırsın, irade zayıflığının ifratıdır; kanaat namına zelil ve sefil bir tarz-ı maişete razı olup hayatımızı tembellik ve acizlikle mezara sürüklemek de iradesizliğin tefritidir. İzzet-i nefis sahibi olan adam için nisbî saadet hayırlı bir maksadın meydana gelmesine çalışıp, hoşnutluk ile hayata kıymet vermektir. Bugün senin için yazdığım şu rubai bu söylediklerimi hulâsatan ifade eder.
Tâlihle -saadette- pazarlık yoktur,
İnsanda iradet gibi varlık yoktur.
Sen ömrüne -hizmetinle- bir kıymet ver,
Oğlum!.. Sana başka bahtiyarlık yoktur!.."
Baban
Rıza Tevfik Bölükbaşı