Hayatımın 32 yılı denize dalarak geçti. Gün oldu bilimsel araştırmalara katıldım ki aynı zamanda bir deniz biyoloğuyum, gün oldu derin karanlıktan hurdalar topladım, yevmiyeli dalgıçlık yaptım geçinmek için. Hâlâ da kazancımın büyük bölümü, derin karanlıkta tek başıma sürdürdüğüm toplayıcı dalgıçlıktan gelir.
Nihayet gün geldi ve hayatımı idame ettirmek için bir reklam ajansında metin yazarken buldum kendimi yıllar önce. Başta sudan çıkmış balığa dönmüştüm yazarlık mesleğinde. Karadaki yaşama da derinlerde geçirdiğim vakitler sayesinde katlanabilmiştim. Fakat satır aralarına dalmanın dalgaların altında kaybolmak kadar keyifli olabildiğini görünce dalgıçlık kadar çok sevdim yazarlığı da...
Ömrümüz Akıp Gitti Boğaz'da, bir dalgıcın olanca acılarını, çaresizliklerini, hayata tutunmak için katlandıklarını, anlatmak isteyip de anlatamadıklarını, anlatsa bile dinletemediklerini konu alan bir itirafname. George Orwell'in kitaplarında sık sık okurun karşısına çıkan "köleliğin yok olmadığı sadece biçim değiştirdiği, üç kuruşa emeğini satmak zorunda kalmak ve çoğu zaman hakkını alamamak" teması Ömrümüz Akıp Gitti Boğaz'da'nın da aslında fikrî belkemiğini oluşturuyor. Yine, Orwell'in Wigan İskelesi Yolu'nda enine boyuna irdelediği "alttabakaya" sualtı emekçiliği penceresinden bir bakış aslında Ömrümüz Akıp Gitti Boğaz'da...