Postkolonyalizm tıpkı Şarkiyatçılık gibi günümüzde olup bitenleri kavrayabilmek açısından önemli teorik çerçevelerden biri. Gayatri Chakravorty Spivak, Homi Bhabha, Ranajit Guha, Dipesh Chakrabarty gibi önemli isimlerle anılan postkolonyal teori aynı zamanda Batı merkezli "evrensel"kategorileri reddettiği için oldukça yaygın bir düşünce. Bu bakımdan hem ilk sömürgeci deneyimden beri ezilen hem de bu halinden dolayı sürekli suçlanan insanların coğrafyasında postkolonyal teori diğer birçok teoriye göre daha kapsamlı bir tartışmaya kapı aralayacak nitelikte.
Ali Balcı, yarım kalmış bir serüvenin çıktılarını derleyip toplayarak oluşturduğu Ortadoğu ve Postkolonyalizm kitabında, postkolonyal teoriye dair çeşitli tartışmaların yanında Batı'nın acımasız tahakkümünün tali kılınmasını çeşitli boyutlarıyla ele alıyor. Bunu akademik ve siyasi şarkiyatçılığın klişeleri ile eşzamanlı bir şekilde yaptığı için Frantz Fanon ve Edward Said'i ihmal etmiyor. Yerli siyasal dinamiklerin neredeyse Batı dışındaki sefaletin tek açıklaması haline getirilmesi şeklindeki konformizmi sorguluyor.
Elinizdeki kitap, maduniyet çalışmalarına ilham veren temel argümanlara uzanarak
analitik ve tarihsel ama aynı zamanda son derece güncel analizler sunuyor. Batı'nın yeniden "iyiliksever düzen sağlayıcı" olarak Batı dışına daha özelde Ortadoğu'ya dönüşünü normalleştiren entelektüel savrulmanın trajedisini gözler önüne seriyor.
Kapitalist ve sömürgeci ilişkilerin daha geniş bağlamını reddetmeden bunu yapmasıyla da postkolonyal teoriyle ilgili yanlış anlamaları da ortadan kaldırıyor. Ortadoğu ve Postkolonyalizm, sömürgeciliği düzen ve huzur sağlayıcı bir siyasi pratik olarak normalleştiren söylemlerle emperyalizm arasındaki bağıntılara dikkat çekiyor.