İnsanı ve insan emeğini merkeze alan bir felsefi anlayıştan köklenen Alevilik - Kızılbaşlık, bu özelliğinden dolayı, kadim çağlardan bu yana inançsal ve yönetimsel düzlemdeki egemen ortodoksilerin hışmına uğramış, Kızılbaşlığın tarihi neredeyse sürekli olarak yaşanan "kaçgunlarla" özdeş hale gelmiştir. Günümüzdeyse, ortaklaşmacı / eşitlikçi / özgürlükçü bir toplumsal düzeni öngören Kızılbaşlığın (Aleviliğin) İslamlık - Türklük çerçevesi içerisine hapsedilmeye, muhalif öğelerinin törpülenerek ehlileştirmeye, folklorik bir renge indirgemeye çalışıldığına tanık oluyoruz. Bu kitap, bu köklü yaşama felsefesinin tarihsel izlerini sürmeyi, içerdiği devrimci dinamikleri emperyalizmin ve onun olmazsa olmazı dinci gericiliğin yarattığı "akıl tutulmasına" karşı bir manifesto biçiminde dillendirmeyi amaçlıyor.