1800'lerin sonunda koskoca Peyitaht'ı adeta haraca kesen, onlarca zabıtayı sırtından vuran, halka illallah dedirten acıması haydudun hakkından gelmenin yegane çaresi Amerika'da trenleri, posta arabalarını soyan çetelerde hayattaki amacını anlamaya çalışan, silah kullanmada doğuştan bir yeteneğe sahip genç kovboydan başkası değildi. Talihin çeşitli oyunlar oynayarak Vahşi Batı'dan ta İstanbul'a getirttiği bu genç silahşor ile mutsuz, mutsuzluktan ziyade umutsuz, eski şaşaa ve debdebesini yitirmiş başkenti daha da karanlığa boğmaya çalışan haydut arasındaki düello iyiyle kötünün, aydınlık ile karanlığın, siyah ile beyazın savaşı olacaktı. Elbette kazanın en iyi silahşor olan değil, zekasını en iyi kullanan olacaktı...