Bugün yani 2022 tarihi itibariyle eğitim kurumlarımızda "Osmanlıca" adı ile okutulan dersin bu adla anılmasının problemli olduğu, konu ile uzaktan yakından ilgilenenlerin bildiği ve umumiyetle kabul ettiği bir husustur. Bunun böyle olduğunu geçen sene (2021) yayınladığımız "Kelâmdan Kaleme" adlı kitabımızda da belirtmiştik. Bir devlet veya döneme ait müstakil bir dil olduğu algısını yaratan bu adlandırma, maalesef öğrenciler veya bu işe meraklı kimselerin zihninde peşinen bir engel oluşturmaktadır. Konuşulan, yazılan ve okunan metinlerindeki dilin sadece farklı bir alfabe /elifba kullanılmasından ibarettir. Osmanlı önemi veya devleti ile özdeşleştirilen bu durumun böyle olmadığı çok basit bit tarihi muhakeme ile anlaşılacağı açıktır.
Kullanılan bu alfabe sadece Osmanlı döneminde ve Osmanlı coğrafyasında kullanılmamış, diğer Türk-İslâm devletlerinde de kısmi farklılıklarla kullanılmış, Osmanlı dönemi kapandıktan sonra Cumhuriyet Türkiyesi'nde de 1928 harf inkılâbına kadar kullanılmaya devam etmiştir. Hatta vaktiyle Osmanlı mülkü olan ve Türkiye Cumhuriyetinin siyasi sınırları dışında kalan özellikle Balkan coğrafyasında ve diğer yerlerde varlığını koruyup uzun süre kullanımda kalmıştır. Dolayısı ile "Osmanlı Türkçesi" adı veya ifadesi de doğru değildir. "Osmanlıca" (!?) ile bir şekilde karşı karşıya kalanlar en azından bu kısa açıklamada belirtilen hususları bilmeli veya hatırlamalıdır.
Elinizdeki bu çalışmada Osmanlı dönemindeki yazışmalarla ilgili örnekler yer almaktadır. Bu yazışmalar resmi belgeler değildir ancak yazıldıkları dönemin yaşanan hadiselerinden örnek alınarak hazırlandıkları için, ait oldukları dönemin bilinmesi ve anlaşılmasında yardımcı olurlar. Bu bakımdan tarihi kaynak olma hüviyetini muhafaza ederler. Bu kitabın farklı bir yönü Osmanlı tebası olan ecnebiler, gayrimüslimler ve Avrupa devletleri ile olan münasebetlerin gerektirdiği yazışmaları konu edinen örnek belgeleri barındırması dolayısı ile dikkat çekicidir. (Prof. Dr. Kenan Ziya Taş)