Genel itibarıyla 19. Yüzyıl, Osmanlı-Türk parlamento tecrübesine ve halk egemenliği düşüncesine dair başlangıç ve zemin olarak görülür. Bu yüzyıldan itibaren günümüze kadar Türk demokrasi kültürü ve düşüncesi ciddi aşamalar kat etmiş, önemli birikimler ve hafıza oluşturmuştur. Bu birikim ve hafıza farklı süreçlerle yeni ve başkalaşmış aşamaları, sonuçları üzerinde barındırdığı gibi hâlâ eski tartışma ve düşünceleri devam ettirmektedir. Nitekim Türkiye'de mevcut haliyle dahi özelde politikacılar, genelde toplumun bütün kesimleri düşüncelerini, hedeflerini ve özellikle varlıklarını geçmişe, tarihe ve siyasi olaylara atıf yaparak izah etmektedirler. Bu yönüyle belki de dünyadaki diğer politik tecrübelerden daha bariz bir şekilde Türk tarihi kendi siyasi hayatıyla özdeştirilmektedir. Öyle ki politik olaylarla, tarihle bireysel ve siyasi kimlikler ayrılmaz bir bütünlük oluşturmuştur. Ancak bu tür bir kavrayış çoğu zaman Türk tarihi ve siyasi hayatının en önemli sorunu haline gelmiştir. Adeta tarihe, hatta tarih ilmine siyasetin ve siyasetçilerin nesnesi ve hedef için kullanılan bir araç olma görevi verilmiştir. Bu yüzden bazı usuller takip edilerek ortaya konulacak araştırmalar, en azından kendine has bir bilim dalı niteliği taşıyan tarih disiplinine ve etiğine dayalı çalışmalar önem kazanmaktadır.