Osmanlı tarihinin sessize aldığı kişilerin başında hiç kuşku yok ki Sultan Cem gelir. Onun 1459 yılında Edirne Sarayı'nda başlayan hayatı, 1495 senesinde Napoli'deki Castel Capuano'da son bulur.
Fatih'in üçüncü oğlu, 36 yıllık yaşamının on üç yılını gurbette geçirir. Cemal Kafadar'ın deyimiyle bu zor zamanlar boyunca, bir siyasî koz, manevra unsuru, hatta meta olarak kullanıldığının bilincinde olan Cem, Hristiyan "evsahipleri"nin emellerine alet olmamak için asil bir mücadele vermiş ve bahtsızlığını bütün hüznüyle yaşamıştır.
Samet Altıntaş, kısacık ömrüne uzun hikâyeler sığdıran ve efsanesiyle hâlâ yaşayan Öteki Padişah Cem'i seslendiriyor. Kroniklerin üstünü örttüğü bu talihsiz şehzadeyi şiirle, menkıbelerle, derviş duaları ve isyanla beraber yeniden geçmişin yakasına iliştiriyor. Cem üzerinden ilerleyen diplomasilerin, anlaşmaların, savaş tasarılarının, elçilik görevlerinin, iki yüzlü oyunların, casuslukların, göze girmek için uydurulan yanlış haberlerin tarihini anlatıyor, eski dünyanın son hatıra fotoğraflarını çekiyor.
Yazar, tarihte çatlak açan ve nevişahsına münhasır bir iz bırakan Osmanlı'nın bu "görkemli kaybeden"i için okuru, hüsran filizlerine bakmaya çağırıyor:
"Ben Cem, daha dün yarım imparatordum
Kestirdiğim paralarda soldu vücudum."