Meyhaneci Cezmi bir süredir tezgâhın ardından onu gözlüyordu. "Ortalığı dağıtmadan şu herifi postalamak lâzım," diyerek, geldi Abbas'ı koltuk altlarından sarmalayıp sürüklercesine meyhaneden çıkardı. Parasını bunun gibilerden kazandığı halde, yine de zamansız içip zıvanadan çıkanlara kızıyordu. Akşamın bu saatinde kendini dağıtmış haline baktı adamın. "Ne var bu kadar içecek be birader," dedi. Abbas'ı buralarda ilk kez görüyordu. Devamlı gelenlerden biri değildi.
Abbas, meyhanenin anason ve sigara kokan ağır havasından sonra, şubat akşamının ısıran ayazı ile karşılaşınca derin bir nefes aldı, titredi. Sokağın başından bulunduğu yere ana caddedeki vitrinlerden yayılan parlak ışıkları yansıtarak hızla geçen araçların uğultulu motor gürültüleri yankılanarak geliyordu. Başı dönüyor, binalar üstüne üstüne geliyorlardı. Birkaç adım attı yalpalayarak. Hızla yana doğru devrildi. Bir boşluğa düşüyormuş ürküntüsüyle sırtını duvara verdi, dizlerini büküp yere çöktü. İki kolu dizlerinde, başı iki kolunun arasında öylece kalakaldı. (Yaşamın Kıyısında)