"Yaşayamadığım çocukluğumun özlemi hala içimde kıpırdaşır. Oyuncaklar, çocukluğumuzun en unutulmaz oyun arkadaşlarıydılar. Gerçekte hiç oyuncağım olmadı, ama hayallerimde bin bir türlü oyuncağım vardı. Büyüdükçe hayallerimden hiç çıkmayan Roza, iki karış boyundaki bez bebeğimin adıdır. Yüzü, eli, ayağı her yeri bezden yapılmış bebeklerden… Annem yaptı kırmızı elbiseli bu bebeği… Eve gelir gelmez sevilen, oynanmaya başlanmış bebeklerden değil o…Renkli yanakları, uzun kirpikleri var; ama güzel değil. Sevimsiz de değil, yalnız bir bakışı var ki canlı. Hani şimdinin Barbie denilen bebekleri, ya da taş bebekleri gibi donuk değil, can alıcı, hayret dolu bir bakışı var, yere bakan yürek yakan cinsinden… Yüzüne iyice bakılınca size bir şey anlatmak istiyormuş yahut konuşmuş da yeni susmuş gibi bir duruşu var. Belki, bu duruşu sonradan anlaşıldığı içindir ki bu bebek sevildi."