Oyuncaklar, çocukluğumuzun en unutulmaz oyun arkadaşlarıdır; yaşadığımız sürece de bizimledirler. Bazen kendileriyle bazen de anıları ile ilişkimizi sürdürü, birlikte yaşar gideriz.
Edip Cansever, "Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk / Hiçbir yere gitmiyor" demiştir ya... Sanki her birimiz çok mutlu çocuklar olmuş, el bebek gül bebek büyümüşüz gibi en korunaklı sığınağımıza koşarız, dara düşünce. Oyunla, oyuncaklarla geçen; bahçelerde koşturduğumuz, sokakların tozunu attığımız günlere duyduğumuz özlemle anılara yöneliriz. Kibrit kutularının, boş makaraların, direksiyon süsü verilmiş demir tellerin ucunda son sürat giden plastik arabaların arkadaşlığında bir yolculuktur bu.
Çocukluğumuzda, oyuncaklarla yaşadığımız; bugün artık yok olan mutluluğun tesellisini, onları anlatan öykülerde bulabiliriz; değişen toplumsal koşulların unutturduğu güzellikleri de... Topaçların, yoyoların, anne yapımı bez bebeklerin modasının geçmediğini, hala bizimle olduklarını düşünmek, iyi gelir üstelik.
"Oyuncaklı Öyküler", Halid Ziya Uşaklıgil'den Sibel K. Türker'e uzanan bir çizgide, oyuncakların büyülü dünyasından renkler taşıyan öykülerden derlenmiş bir seçki sunuyor; okur olarak bizi de çocukluğumuza, o renklere yeniden kucaklaşmaya çağırıyor.