Firar etmeye görsün insan. Firar, tutsaklıktan özgürlüğe kaçıştır. Tutsaklık ve zindanlar oldukça firarlar da kaçınılmaz olacaktır. Bir savaşımın iki kutbunu oluştururlar. Bu iki kutbun arasında bir zindan gerçeği ve yaşamı vardır. Ama bu yaşam uzun mu uzundur? Bunun. tutsağın zindanda yaşadığı ve yattığı süreyle bir bağlantısı yoktur. Bir anın bile uzunluğu tartışılmazdır.
Acının ve zulmün en katmerlisinin yaşandığı alanlardan birisi de zindandır. Tabi düşlerin de büyütüldüğü yerdir… Tutsaklık süresi, hayata, kavgaya, sevdaya, tüm güzelliklere ve özgürlüğe bağlılık duygusunun ve özlemin en yoğun olarak yaşandığı, filizlendiği anlardır. Bu bakımdan birçok değerin önemini, anlamını ve yaşama ilişkin ayrıntıları tutsaklık açığa çıkarır.
İnsanlık tarihinde zindanlar, çoğu zaman eğitici, öğretici ve geliştirici bir rol oynamışlardır. Kan davasıyla zindana düşen birisi; aydın, saygın, barış ve kardeşlik duygularıyla toplumun arasında yerini alabilmektedir. Sıradan bir eylem veya alakasız yere zulmün çarkları arasında öğütülmeye alınan insan, kendini eğitmiş ve yönetici kapasiteye sahip bir devrimci olarak dört duvar arasından çıkabilmektedir. Kendinden olan ve kendini bilenler için zindanlar bir "hayat okulu" işlevini görür. Buralardan süzülüp gelen ve kaybettiğimiz birçok değerimiz vardır.
Sınıfların ve halkların savaşım tarihi hapishanelerle aynı tarihsel sürece sahiptir. Buralardan geçmek zorunda bırakılan insanlar, özellikle de devrimciler ve komünistler mutlaka tutsaklığa inat, özgürlüğü önlerine hedef olarak koymuşlardır