Telefonu elime alıp en dipteki odaya koştum. Boğuk, bulanık bir ses geldi önce kulağıma, annemin uzun zamandır duymadığım sesi. Boğazını temizledi bir süre, sonra uzun bir sessizlik. Sabırla bekledim. "Ben," dedi, "ister miydim bu kadar yaşamayı." Küçük öksürükler, sonra bir kâğıt hışırtısı. Hecelemeler. Sanırım elinde bir gazete parçası var.
Palas Pandıras, kimi zaman takıntıların, kimi zaman da hatıraların yorgun düşürdüğü kahramanlarla dolu. Öyküler, okuyucuyu hayal dünyasının sınırlarında değil, gerçek hayatın sokaklarında gezdiriyor. Sıcacık evlere misafir ediyor. İçeriye girdiğinizde yabancılık çekmiyorsunuz. Çünkü o evlerde, yüzlerini görür görmez mutlaka bir yerden tanıdığınız karakterler yaşıyor.